Kleopatra


Tarsus’ta Dünyayı Değiştirirken Yaşanan Aşk’tan Global Çağa Kalan Cinsellik İmgesi:

Mısır denince kuşkusuz firavunlardan önce ilk akla gelen Kleopatra’dır. Özellikle Roma’nın en itibarlı generali ve imparator adayı Antonius ismi ile yan yana geldiğinde Antik Çağ ufkuna yazılan o ölümsüz aşk hatırlanır. Romantik başlayıp sonu trajik biten bu mit bizdeki Leyla ile Mecnun ya da Kerem ile Aslı gibi masum aşklardan değildir; paradokslarla örülü senaryosunda ihtiras, strateji, ihanet, savaş ve intihar iç içedir… Batı kültürü onları tarihin yanı sıra edebiyat ve sinemanın da yardımıyla dramatik aşkın ya da tutkunun kahramanları olarak lanse eder. Özellikle William Shakespeare'in trajik oyunu ile  hem klasik hem de modern  dünyanın başyapıtlarından biri haline gelir. Shakespeare, aynı adı taşıyan eserinde insanlığın tutkularını büyük bir coşkuyla yansıtırken, aynı zamanda özenilecek bir aşk yaratır. Roller, Batı ve Doğu kutuplar içinde yaşayan kişiler olarak karakterize edilir. Nil’in kraliçesi ise belki de ilk kez önemli tarihsel bir figür olmanın teatral ihtişamı içindedir. Dahası galip Roma İmparatorluk propagandasının vurgu yaptığı güzelliğinden çok,  zeki ve insancıl yönleri ile ön plana çıkar.

Öte yandan bu tarihsel yazgının senaryosunda farklı mekânların adı geçse de kalplere ilk ateşin düştüğü yer Doğulu bir kent olan Tarsus bilinir. Kent, Antik Çağ ekonomisinde, siyasetinde ve düşünce yaşamında zaten şöhretli bir isme sahiptir. Bu gücün farkını anlayan Antony’nin yerleştiği, kısa süre sonra da Roma’nın Doğu kanadının yönetildiği askeri bir üs olacaktır. Antonius aşkı yüzünden emperyal sorumluluklarını bir kenara bırakmazdan önce adeta Tarsus’u yeniden inşaya kalkışmıştır. Kim bilir, Aktium’da Antony kazansaydı eğer, Tarsus’un tarihi bugünden çok daha farklı yazılabilirdi.

Tarsus’taki buluşma, Mark Antony, yakın arkadaşı Quintus Dellius’u, Kleopatra’nın Cassius’a yardım ettiği iddiasını öğrenmek üzere Mısır’a göndermesi ile gerçekleşecektir. Antonius’un bahanesi Roma iç savaşı sırasında yapılan sözde yardımı sorgulamaktır. Gerçekse, Octavianus’a karşı Kleopatra’nın desteğini alabilmektir… Fakat Tarsus’un büyülü ve romantik ortamında gerçekleşen yıldırım aşk hayatın merkezi ve anlamı haline gelir. Taht mücadelesini unutturur ve kral naibinin emperyal eksenden çıkması ne taraftarlarınca ne de düşmanlarınca hoş karşılanmaz. Romanın güçlü siyasi figürü olan Antony’nin bir kadının şefkatiyle mutlu olması yadırganır ve Batı’nın yerinde duramayan gücü için bulunmaz savaş çığırtkanlığına dönüşür. Zira erkek egemen Roma'da siyaset ve iktidar hırsı önde gelecek ve Shakespeare’in çizdiği gibi; Antonius ve Kleopatra imgesindeki asıl tragedya, iki dünyanın çatışmasına dönüşecektir.
Tarsus Kleopatra Kapısı

Kaçınılmaz savaş gecikmez; M.Ö. 31’de bir tarafta Kleopatra ve Antonius, diğer tarafta Octavius kozlarını paylaşırlar. Mitolojik savaşlar gibi sebebi yine bir kadına mal edilir. Politik iskeleti üzerine giydirilmiş tutkulu aşk Aktium’da kaybeden taraf olur. Roma bu galibiyetini diğerlerinde olduğu gibi tarihten silmek yerine adeta göze batıra batıra intikam almaya dönüştürür. Nede olsa erkek egemenliği bir tehdidi daha savuşturmuştur.

Aslında Kleopatra kardeşi Arsinoe gibi savaş meydanlarının haşin kızı değildir; çıtkırıldım bir karakter oyuncusu olmak ona daha çok yakışacaktır. En çok arzuladığı ise babasının vasiyeti olan Roma sahnesinde sanatını icra edebilmektir! O yüzden Tarsus’a çağrılır çağrılmaz düşer yollara. Oğlu Ptolemy Sezar ile birlikte geldiği söylenir Kilikya’nın başkentine. Büyük bir filonun eşlik ettiği gümüş kürekleri ve mor yelkenleriyle adeta sarayı andıran muhteşem gemisiyle Regma lagününün sığ sularında süzülür kraliçe. Belli ki o gün sadece Tarsus limanına değil, Antoni’nin kalbine de demir atmıştır. Mısır'ın son Hellenistik kraliçesi ile atasını Herakles bellemiş, şarap ve kadınlara düşkün Antony’nin aşkı belli ki Tarsus’un egzotik ikliminden bir süre daha faydalanıp tutkuya dönüşecektir.

İsis’in ete kemiğe bürünmüş hali olarak görünse de aslında güzel bir kadın değildir Kleopatra. Berlin Müzesi'nde Nil kraliçesine ait sikkede üçgen bir yüz hattına sahip olduğu görülmektedir. İri ve uzun bir burnu, dar alnı yanında en belirgin özelliği kalın, etli alt dudağıdır. Yani öyle estetik, tanrı vergisi bir güzelliği yoktur. Ama alımlı bir kadındır, dahası bir annedir. Yeri geldiğinde tutkulu bir aşığa ve hırslı bir savaşçıya dönüşebilmektedir. Esir olmamak için de tüm bunlardan vazgeçip intihar edecek kadar gururlu bir hükümdar karakteri çizecektir.

Kleopatra’nın geride bıraktığı bu zengin miras günümüzde sayısız sanat ve edebiyat eserine konu olacaktır. Kolektif hayale dönüşen imgesi her zaman o günlerden kalma erotizm ve romantizm öğeleriyle bezenmiş efsanenin izini sürecektir. Özellikle kimliğin en önemli parçası haline getirilen güzelliği, yeryüzündeki neredeyse tüm kadınların eşsiz, kusursuz, ideal olmasının tek kaynağı(!) olarak bilinçaltına yerleştirilmiştir. Tabi Amerikan sinema endüstrisinin aracılığıyla kapitalizm elinde daha çok vamp güzelliğin, çekiciliğin ve kişisel bakım ürünlerinin vitrininde değişmez idol olacaktır. Ama mutlaka yanında tarihsel kişiliğinin verdiği karizmatik kadın algısı eşantiyon verilecektir. Hatta onun geçmişte şehvet ve lüks tutkunu olarak gösterilmesi bile sömürünün sınırsız harcama temasında gizli bir algı oluşturacaktır.
 
Sonuç olarak Kleopatra 21. yüzyılda üzerinde düşünülecek ilginç imgelerden biridir. Asırlarca eril düşüncenin spekülasyonlarına hedef olmuşken modern Batılı kadın olarak Mısırlı kraliçenin seçilmesi manidardır. Saltanat sahibiyken birdenbire alaşağı olan bu dişi hükümdar, şimdi güzellik pazarının tahtına kurulmuş galip görüntüsündedir. Daha derinde ise Mısır, Helen ve Roma dünyası arasında köprü oluşu söz konusudur. Roma karalamalarının etkisiyle tehlikeli kadın cinselliğinin timsali olarak verilmeye çalışılırken Helenistik kültürün küçümsediği kadın yönlerini kullananlar belki de bugünün kapitalist güzellik markasını yarattıklarından habersizdir… Bir yerde de Roma halkının düşmanı olarak Augustus’un (Octavius) emriyle onu karalamak için papürüs başına oturan Cassius, Plutarkhos, Horacius, Flavius, Lucanus gibi Romalı tarihçilerin başarısıdır Kleopatra.
Hüseyin Adıbelli

Yazı; Haydut, Sanat Edebiyat Dergisi, Sayı II, 2012. Adana

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder